İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

SÖĞÜTLER TUTMUŞ MU?

Efendim 2004-2005 eğitim-öğretim yılı benim için en yorucu ama en keyifli yıldı. Zira kendi mezun olduğum ilkokulda kendi kanımdan insanlara hizmet etme şerefini Cenâb-ı Allah bana bahş etmişti. Ücretli öğretmenlik yaptığım bu yıllar maddi ve manevi olarak çok bereketli geçti. Özellikle o manevi hazzı bir daha alabildiğimi söyleyemem.

İlk bir ayda öğrencilerde bir boş vermişlik sezmiştim. Öğretmenler velilerin ilgisizliğinden haklı olarak şikayetleniyorlar ve bazı öğrencilerin zeki ama şımarık olduklarından yakınıyorlardı. Düzenli bir işi ve maaşı olan şehir insanına göre elbette bir ilgisizlik olacaktı. Bu çocuklarının bir çoğu babalarını birkaç yılda bir görebiliyorlar, anneleri ise haya ettiklerinden ve doğru dille iletişime geçememe korkusundan öğretmenle öğrenimi konu edinen görüşmeler yapamıyorlardı. Köylü hayâsı inanılmaz bir saygı barındırır içerisinde. Birkaç uç örnek haricinde bu hala böyledir. Ben bunları bilmekle o köyün bir mensubu olduğumdan öğretmen arkadaşlara bu hususları derinlemesine anlatamıyordum. Uzatmayayım. Kendi kendime dedim ki bir şeyler yapmalı ve bu topraklara borcumu ödemeye başlamalıyım.

Dördüncü sınıflardan sekizinci sınıflara kadar notlarının tamamı dört ve üzeri olan öğrencileri mesai bitiminden sonra toplayıp sözde Türkçe anlatma bahanesi ile motivasyonlara başladım. Maksadım sınıflarında notu düşük olanları çalışmaya sevk etmek ve notu zaten yüksek olanları da sınavlarda başarılı olmaya yöneltmekti.

Mesai dışında yaptığım bu faaliyet öğrenciler arsında bir “ayrıcalıklı kişi olma” yarışı haline gelmişti. 4-8. sınıflar arası karma yaptığım toplantılarda soru çözme taktiklerini öğretiyor ve onlara ısrarla “Bakın benden önce okuyup yazan abilerimiz, ablalarımız oldu, ben yaptım siz de yapabilirsiniz!” cümlesini esas alan konuşmalar yapıyordum. Öğrencilerin gözlerinde ışığı dün gibi hatırlıyorum.

En büyük sıkıntım kaynak kitap sıkıntısı idi. İlçe de bulunan iki dershaneden kullanmadıkları kaynak kitaplar ve soru banaklarını dilendim. Tabi onlar benim müşteri göndermemden daha memnun olacaklarından bir sayfa test dahi vermediler.

Aklıma ortak havuz fikri geldi. Öğrencilere ellerinde bulunan kaynakları getirmelerini söyledim. Toplanan kaynakları sınıf seviyelerine göre dağıtıp bitirmeleri için iki hafta süre verdim. Orada sıraladığım bir düzen içerisinde kaynağını her bitiren bir sonrakine verecek ve böylece bir kaynak bütün öğrenciler tarafından görülmüş olacaktı. Öyle de oldu.

Sekizinci sınıflarla ayrıca toplanıyor ve mesela Ramazan ayına neredeyse iftara kadar çalışıyorduk.

Ne kadar başarı sağlandı bunu elbette ölçebilmek mümkün değildi ama iki yıl sonra bir ortamda bu gayretin neticesinin istatistiklerini öğrendim.

Çalışmakta olduğum dershanenin broşürlerini ilçenin okul müdürlerine dağıtıyorduk. Bir müdür nereli olduğumu öğrendikten sonra “Mustafa Bey, ben 2005’te ilçe milli eğitimin sınavlarla ilgili biriminde görevliydim. Sizin ilkokulun öğrencileri o sene yüzde yüze yakın bir sıçrama yapıp bizi çok şaşırttılar. Sanırım o yılki öğretmen kadronuz çok kaliteliydi.” dedi. Doğru söylüyordu öğretmen arkadaşlar çok gayretli idiler. Fakat sınava yansımasının asıl sebebi bu çocukların idmanlı olmaları idi. Bilgiyi kısa sürede ve dikkatli kullanmayı öğrenmişler ve bunu sınavlara yansıtabilmişlerdi.

***

Okul bahçesine diktiğim 600’e yakın çamdan bir tanesi dahi büyüyemedi. Koyun ve sığırların midelerinde gübre olup gitti hepsi. Bereket ki ölülerden korkumuz dirilerden. Bir hafta sonu öğrencilerle mezarlıklara diktiğimiz çamlar kocaman oldu. Cami avlularına da dikmiştik onların akıbetini bilemiyorum. Bir de dağdaki ahlatlara armut ve muşmula aşılamaya gitmiştik. Bir sonraki yıl baktım kuruyan da vardı tutan da… Köyün hemen üstündeki karamuk dikenlerinin arasına ikişer karışlık üzüm omçaları da dikmiştik. Tutan olduğunu sanmıyorum. Belki biraz daha yürüyüp Almalı mevkiindeki gür üzümleri ile itburnu ağaçlarının arasında dikmeliydik üzümleri. Bu mevkide sürekli sulak olan bu tür çalılar her zaman bulunur çünkü.

Bir de Yeni Merzarlığa meyve çekirdeği dikme faaliyetimiz vardı. Herkes evlerinde bulunan çekirdeklerden üçer beşer getirmiş ve bir iki kova olmuştu. Özellikle kayısı, badem, erik gibi ağaçların çekirdekleri toplanmıştı. Yeni Mezarlığın güneyindeki altı tamamen taşlık olan yer ile doğusundaki tel duvar boyunca yüzlerce çekirdek dikti çocuklar. İlk yıl beş yüz kadarı çıktı ve bir karışı geçti boyları. Daha sonraki yıl bir çobanın mezarlıkta koyun otlatması ile sayı 250 civarına indi. Ara ara köye gittiğimde boylansınlar diye eteklerini buduyorum. Yüzü aşkın badem bir metre civarında oldu. Bir fırsat bulup bunları gübrelemek gerekecek zira beklediğimden daha zayıf gelişiyorlar.

***

Milli Eğitim Bakanlığının saçma sapan doldurma derslerinin birinde “Görüşme Nasıl Yapılır?” diye bir başlık vardı. Sekizinci sınıflara haydi bunu fiili olarak icra edelim, dedim. Hemen bir görüşme grubu oluşturup Belediye Başkanına gönderdim. Konu okula kalorifer yapılması idi. Randevu saati belirlendi ve görüşme gerçekleşti. Kısaca öğrenciler her sabah sınıfı basan dumandan yaşadıkları ıstırabı dile getirip kalorifer talep etmişlerdi. Tevafuk bu ya hemen birkaç hafta sonra kaymakam Belediyeyi ziyaret etmiş ve bir taleplerinin olup olmadığını sormuş Belediye Başkanına. O da çocuklar kalorifer istiyor, biz kalorifer dairesini yaparız ama gerisini sizden talep edelim, demiş. Kaymakam da “siz elinizi bu kadar taşın altına sokarsanız gerisini de ben elbette yaparım. Öyle talepler geliyor ki en küçük çiviye kadar bizden istiyorlar. Sizin çok makul bir teklif” demiş. Nitekim eğitim-öğretim yılının sonuna doğru gerekli ölçümler yapıldı ve ben göremedim ama bir sonraki yıl kaloriferler takılmıştı. Fikirler çok kıymetlidir. Yeter ki makul fikirler ileri sürülsün.

***

2005 yılında birkaç ay ücretli öğretmenlik yaptığım Akkonak’taki ilköğretim okulunda çok ilginç bir vardır. Öğretim hayatımda ilk defa bir müfettiş tarafından teftiş edildim. Ders falan anlatmadım. Dersin tamamını öğrencilere dağıtmıştım. Sırası gelen kalktı ve konusunu anlattı. Ben arada yönlendirme yapıyor ve bazı kavramları açıklıyordum. Dersin sonunda müfettiş bahçede karşılaştığı müdüre ders işleme tarzımı överken birden postacı geldi ve askere sevk kâğıdımı getirdi. Müfettiş Bey üzüntüsünü ifade etti ama vatan borcuydu bu gittim ve geldim.

Dedem Rahmetli askerliği Hakkari, Şırnak, Diyarbakır gibi terör eylemlerinin sık yapıldığı yerlere çıkan gençlere:

– Ooo sizinki de askerlik mi? Ben tâ nerede yaptım askerliği, dermiş.

Akşehir’de yapmış rahmetli askerliğini.

Dede mirası olsa gerek Kütahya Hava Meydan Komutanlığında acemi eğitimi Denizli Çardak Ana Jet üssünde usta birliği görevimi ifa ettim. İki si de bir buçuk saatlik mesafe. Denizlideki Ana Jet Üssünün önünden Denizli-Çay otobüsleri geçiyordu. Haya ettim bir kere bir ev iznine gitmedim.

***

Efendim bu uzunca anlatımdan sonra başlığı açıklayacak anımı anlatıp bitireyim yazımı. Askerlik dönüşü ilçeden köye giderken öğrenci arabasına bindim. Öğrencilerimden birisi yer verdi ve oturdum. Muhabbet muhabbeti açtı ve öğrencim bana:

– Hocam, sizinle Yeni Merarlık ile Eski Mezarlık arasındaki çeşmenin ayakuçlarına diktiğimiz söğütleri kuruttular, dedi.

– Ne demek kuruttular, diye sordum.

– Aslında diktiğimiz bütün söğütler tutmuştu ama gelip geçerken bilerek ağaçları kendi ekseni etrafında çevirdiler ve haliyle kökler koptu.

Çok üzülmüş olduğu her halinden belliydi. Bir müddet sustu. Sonra:

– Hocam, geçenlerde yaylaya pikniğe gitmiştik. Bir söğüt ağacının altında hepimiz biraz şekerleme yapmak için uzandık. Ellerimi başımın altına koyup yukarı baktığımda söğütleri gördüm ve sizinle diktiğimiz o söğütler aklıma geldi. Bilek kalınlığında kestiğim birkaç söğüdü dere içerisinde bulunan dikenlerin ortasına diktim, dedi.

Ben gülerek:

– Bizim söğütler tutmuş, dedim.

– Anlamadım hocam, ben gözlerimle gördüm kurumuşlardı, dedi.

– Hayır evladım, ben onlardan bahsetmiyorum. Zihninize diktiğim söğütler tutmuş!

Dikince tutuyor, ekince bitiyormuş.

Vesselam.

Mustafa KAYIHAN

14.06.2017

Ankara

Yorumlar kapatıldı.