İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

SÜRGÜN AMA NEREYE?

Malum olduğu üzere yakın dönem tarihimizde Osmanlının hafızamızda kalan bir kitlesel tehciri bir de mübadelesi vardır.

Birisi dedelerimiz savaş meydanlarında 8-10 yıl cephe cephe gezerlen arkada kalan kadın, çocuk, genç kız, sakat vb. halka zulmeden Ermeni çeteleri için çıkarılmıştır.

Diğeri ise Rum ya da Rum zannedilen Türk asıllı -İstanbul hariç- Osmanlı tebası için çıkarılmıştır.

Her iki kitlenin de halk kesiminin tamamen masum fakat çeteleşmiş ciddi bir çoğunluğunun yaşadığı topraklara, halka hain olduğu kesindir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın “tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” dediği bu yapılanmadan çok farklı olmadığı anlaşılan bu iki kesim “dur” demedikleri bir ihanet çetesinin kurbanı oldular.

Devlet 3 kıtada kıyamet kopuyorken suçlu-suçsuz ayrımına gidecek ne enerjiye sahipti ne de insan gücüne.

Lut kavminin helakında gece namazı kılanlar nasıl ki helaktan kurtulamadı ise bunlar da aynı şekilde tehcirden kurtulamadılar.

Osmanlının son Şeyhül İslamı Mustafa Sabri Efendi’ye gelerek:

-Efendi ben de Osmanlı tebasındanım. Durumunuzu görüyorum. Ben ayakkabıcıyım. Oğlunuza bu zanaatı öğreteyim hiç olmazsa bir faydam dokunsun, minvalindeki sözleri ile dediğini yapmış ve çocuğa zanaatı öğretmiştir.

Aile biraz sebze, meyve yiyebilmişken oğlanın kolu kırılır ve bu işten de mahrum kalır. Burası takdir fakat tabanı oluşturan millet-i sadıkan mensubu görevini yapmıştır.

Mustafa Sabri Efendiyi ful yeme eziyetinden kurtaran bu Ermeni Türkiye ve Türkçe için göz yaşı döken Yunanistan’a sürülmüş Karamanlı bir Hristiyan Türkten – ki Rum zannı ile sürülmüştür- daha az Türk değildir. Mayası Osmanlıdır çünkü.

Şimdi “ihanet” kısmının itlaf edilmesi gereken bir örgütle karşı karşıyayız.

İmralıda tavukla beslenen şerefsizin yanına koyulacaklarsa bu millet bunun hesabını yapanlara sorar. Tutuklandıklarında yüzlerindeki alaycı ifadeyi gördük.

Belki de Mehdilerinin kendilerini kurtacağını sanan bu hainler yıllarca orta ve tabanı “şefkat tokadı” ile tehdit ettiler.

Bizler “selamün aleyküm”ün “Müslüman” kapılarını açacağı zannını taşırken onlar devletin kurum ve kuruluşlarına itlerini alırken abilerine ablalarına sordular.

Kapılarında bağlılığını kanıtlamış itlerini yükseltirken vatan evlatlarını yıllarca süründürdüler.

Aynı kaynaktan beslendiklerini söyledikleri diğer Nur Talebelerini afaroz ettiler. Yazıcı ve Okuyucuların onların gözünde düşmandan bir farkları yoktu. Çünkü Mehdi onlardaydı. Diğerleri sapkınlık içindeydi onlarca.

Yıllarca kullandıkları diyalog, sevgi, hoşgörü hep İsraile karşı imiş.

Müslümanın bırakın hoş görmek yaşamaya dahi hakkı yokmuş bu şerefsizlerin kitabında.

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” düsturunu kanıtlarcasına şimdi sevdiklerinin yanındalar.

Sevdiceği kendisini ifşa edeceğini bilmese bir peçete gibi çoktan atacak ama iş içinde iş var.

Matruşka gibi bir sarmalın içindeki ilişkilerin ifşa olması işlerine gelmiyor.

Böyle olmadığını gösterecek en küçük bir hareket sergilemediler. “Siz onarın dinine dahil olmadıkça onlardan size dost olmaz.” ilahi kuralınca sözde dostluklarını güçlerine güvenerek devam ettirmeye yönelik mesajlar veriyorlar.

Sakın beni suçlama dercesine aba altında sopa göstermeyi de unutmuyorlar. Keser döner sap döner gün gelir hesap döner elbet. Bu dünya ne sömürenleri gömdü. Ne Neronlar, Cengizler, Napolyonlar, Hitlerler, Leninler, Stalinler geçti üstünden. Şimdi yerlerinde yeller esiyor.

Benim içinden çıkamadığım soru şu:

“Ermeniyi, Rumu bir şekilde tehcir/mübadele ettik de bu şerefsizlerden nasıl kurtulacağız?

İhanetin içinden olup da ibadet ve ticaretin içindeymiş gibi takiye yapanları nasıl ayırt edeceğiz?

Ekrem Hakkı Ayverdi rahmetli bir davette aslında tanıdığı ama ahlaksızlığı sebebi ile sevmediği bir namussuzla bu durumdan bihaber ev sahbinin tanıştırma girişimine:

-Beyi daha evvel tanırdım. Şimdi tanımıyorum! demiş.

Biz de öyle mi diyeceğiz?

Daha tehlikelisini söyleyeyim. Bu şerefsizler kamudan uzaklaştırılıp tarlaya doğru sürüldüklerinde çiftçiliğe, çobanlığa başlayacaklar. Tohumla ve gıda ile oynacaklar.

Tıpkı Mavi Marmara’da itaat edilmesini buyurdukları ağababalarının yaptığı gibi.

Mehdilerinin intikamını bu alanlarla gıda ile oynayarak almaya çalışırlarsa vay halimize.

Devlet bunu da düşünmeli ve tedbirini almalıdır.

Ama nasıl?

Yorumlar kapatıldı.