Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, bir toplantıda Orhan Şaik Gökyay’ın okuduğu bir Tuna şiiri ile Tuna’ya aşık olmuş ve tarih disiplinini değiştirmiş bir tarihçi…
Buyurun şiir:
TUNA KASİDESİ
Gâh gönlüm gibi cûşânu hurûşândur Tuna
Gâh gögsüm gibi nâlân u girîvândur Tuna
Kûh u hâmûnlarda şeydâ deşt ü sahrâlarda mest
Şöhre-i her şehr ü rüsvâ-yı beyâbândur Tuna
Bazı eflâke irer gerçi kemend-i mevc ile
Yüzi yirdedür yine hâk ile yeksândur Tuna
Pâk-tînet sâf-meşreb sâde-dil sâfî-derûn
Yâ ruh-ı cânân yahûd âyîne-i cândur Tuna
Yarlardan atılup taşlara urur başını
Âşık-ı dîvâne vü Mecnûn-ı uryândur Tuna
Su bulanmayınca turılmaz acep midür eğer
Taşu toprak oynar ise dahi oğlandur Tuna
Bahrden ter düşmeyüp berden ana irmez gubâr
Gerçi gerd-âlûd amma pâk-dâmândur Tuna
Kimse basmaz yirde yatan yüzi diyü hâk olup
Hâk-râh u pây-mâl-i ehl-i irfândur Tûna
Gâziler tâzîlerinün topuğına çıkmaya
Gerçi kâfir gözine deryâ-yı ummândur Tuna
Kanda gerd-âlûde dâmen var ise yur arıdur
Pâk-bâz olmakda gûyâ Âhi Evrândur Tuna
Kişver-i kâfirden îmân ehline akup gelür
Kıbleye tutmış yüzini bir müselmândur Tuna
Habs-i kâfirden boşanmış gibi zencîrin sürür
Şâh-ı İslâma gelür bir ehl-i îmândur Tuna
Sîmden bir ejdehâdur pîç pîç olmış yatur
Genc-i İslâma tılısm ile nigeh-bândur Tuna
Bunca bin çeşm-i habâb ile idüp her sû nazar
Âşık-ı cûyâ-yı lutf-ı Şeh Selîm Hân’dur Tuna
Yılda yüz yük pîş-keş virür ayağun tozına
Yüz yumaz anlama her emrüne cûyândur Tuna
Yüzi üstine sürinerek ider her hidmetün
Bir yumuş oğlanı gibi bende-fermândur Tuna
Gerçi tongunlıgla uşşâka sovuklık gösterür
Hûblar nerm eylemekde nâr-ı sûzândur Tuna
Sîne-ber-sîne olur sîmîn-bedenlerle velî
Sâde pehlûyile kâni’ pâk-dâmândur Tuna
Bir nazarda gözüme yegdürmiş idüm anı ben
Gerçi hâlin ağlamakda cüst ü cûyândur Tuna
Mâcerâ-yı ışkda yaşdaşuz ikimüz diyüben
Âşık ile bahs idermiş öyle nâ-dândur Tuna
Hem-dem olmışduk yedi yıl mâcerâ-yı aşkda
Bir yana ben bir yana hecr ile giryândur Tuna
Hâk-i pây-ı âha yüz sürmiş ider her dem du’â
Hem-zebândur Âşık-ı zâra senâ-hândur Tuna
Âşık Çelebi
Rahmetli Haluk Dursun Bey bir konuşmasında “lezzet-i pehlû” tabirini anlatınca bu anahtar kelimeden giderek aşağıdaki gazele ulaşmıştım. Sonraki konuşmalarında da Gazi Giray Han’ı sevdiğini ifade ettiğini defaaten işittim.
Buyurun şiir:
GAZEL
Râyete meyl ederiz kâmet-i dilcû yerine
Tûğa dil bağlamışız kâkül-i hoşbû yerine
Heves-i tîr ü kemân çıkmadı dilden asla
Nâvek-i gamze-i dildûz ile ebrû yerine
Sürerüz tîğımuzun zevk ü safâsın her dem
Sîm tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine
Gerden-i tevsen-i zîbâda kutas-ı dilbend
Bağladı gönlümüzü zülf ile giysû yerine
Severüz esb-i hünermend-i sabâ-reftârı
Bir peri şekl-i sanem, bir gözü âhû yerine
Gönlümüz şâhid-i zîbâ-yı cihâda verdik
Dilber-i mâh-ruy u yâr-i perî-rû yerine
Seferin çevri çok ümmîd-i vefayile velî
Olduk aşüftesi bir şûh u cefâ-cû yerine
Olmışuz cân ile billah Gazâyî teşne
İçerüz düşmen-i dinin kanını sû yerine
Gazi Giray Han
Nil’den Tuna’ya Osmanlı adlı kitabını bir solukta okumuştum. Kitaptan çıkardığım sonuç şudur ki rahmetlinin onca koşuşturmaları ve yaşadığı türlü maceralar “ucuz atlatmış” dedirtiyordu insana…
Kendisi ile yüz yüze hiç görüşmedim. Bir kere “Atçılık Terimleri Sözlüğü” projemle ilgili bir e-posta göndermiştim. Hemen bulunduğum yerde hangi konumda olduğumu sormuştu. Sonra görüşmek nasip olmadı.
Ahmet Haluk Dursun Bey gibi insanlar yaşarken de ölürken de “Hoca”dırlar.
Bir şeyler öğretirler insana…
Onun Kültür Bakan Yardımcılığı ile başlayan “Kültür Sohbetleri” çok iyi gidiyordu ve yeni şeyler öğretiyordu bizlere…. “İyi insanları hayattayken bulun, tanıyın ve tanışın” demişti bir toplantıda. Sadece bu öğretisi dahi benim için kafidir. Kitaplarının varlığı ise onun “Hoca” sıfatını yüzyıllarca devam ettirecektir kanaatindeyim…
Ahmet Haluk Dursun, “bir dava için yaşadı ve bir dava için şehit oldu”. Ahmet Haluk Dursun’un “bir derdi” vardı: “Vatan için adam yetiştirmek.”
Onun Fethi Gemuhluoğlu’nun mirasını belki bilerek belki de gayriihtiyari devraldığını Fethi Bey’i anlatırken “gözlerinin ve sözlerinin kıvılcım saçmasından” anlardınız.
Liseli Türk gençleri için bir baba şefkati ile titriyordu adeta…. Bu uğurda ne bel fıtığı ne köprüden düşüp yaralanması onu durdurabildi.
Dün kurdun gezdiği ama bugün çakalların kıyılarında cirit attığı üç nehrin kara sevdalısıydı o: Tuna, Nil ve nihayet son gözdesi Dicle.
Ha, bu arada suya sevdalı değildi rahmetli… O, Tuna’nın, Nil’in ve Dicle’nin nehir gözlü çocuklarına sevdalıydı… Bu çocuklar için koştururken terk-i dünya eyledi.
Allah bizlere de kendisi ile cennet ırmakları kıyısında “lezzet-i pehlû” etmeyi nasip eylesin…
Mustafa KAYIHAN
29.08.2019
ANKARA
Yorumlar kapatıldı.