Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, bir toplantıda Orhan Şaik Gökyay’ın okuduğu bir Tuna şiiri ile Tuna’ya aşık olmuş ve tarih disiplinini değiştirmiş bir tarihçi…
Buyurun şiirden bir demet:
TUNA KASİDESİ
Gâh gönlüm gibi cûşânu hurûşândur Tuna
Gâh gögsüm gibi nâlân u girîvândur Tuna
…
Pâk-tînet sâf-meşreb sâde-dil sâfî-derûn
Yâ ruh-ı cânân yahûd âyîne-i cândur Tuna
Yarlardan atılup taşlara urur başını
Âşık-ı dîvâne vü Mecnûn-ı uryândur Tuna
…
Kimse basmaz yirde yatan yüzi diyü hâk olup
Hâk-râh u pây-mâl-i ehl-i irfândur Tûna
Gâziler tâzîlerinün topuğına çıkmaya
Gerçi kâfir gözine deryâ-yı ummândur Tuna
…
Kişver-i kâfirden îmân ehline akup gelür
Kıbleye tutmış yüzini bir müselmândur Tuna
Habs-i kâfirden boşanmış gibi zencîrin sürür
Şâh-ı İslâma gelür bir ehl-i îmândur Tuna
Âşık Çelebi
Rahmetli Haluk Dursun Bey bir konuşmasında “lezzet-i pehlû” tabirini anlatınca bu anahtar kelimeden giderek aşağıdaki gazele ulaşmıştım. Sonraki konuşmalarında da Gazi Giray Han’ı sevdiğini ifade ettiğini defaaten işittim.
Sürerüz tîğımuzun zevk ü safâsın her dem
Sîm tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine
…
Gönlümüz şâhid-i zîbâ-yı cihâda verdik
Dilber-i mâh-ruy u yâr-i perî-rû yerine
…
Olmışuz cân ile billah Gazâyî teşne
İçerüz düşmen-i dinin kanını sû yerine
Gazi Giray Han
Nil’den Tuna’ya Osmanlı adlı kitabını bir solukta okumuştum. Kitaptan çıkardığım sonuç şudur ki rahmetlinin onca koşuşturmaları ve yaşadığı türlü maceralar “ucuz atlatmış” dedirtiyordu insana…
Kendisi ile yüz yüze hiç görüşmedim. Bir kere “Atçılık Terimleri Sözlüğü” projemle ilgili bir e-posta göndermiştim. Hemen bulunduğum yerde hangi konumda çalıştığımı sormuştu.
Sonra görüşmek nasip olmadı.
Ahmet Haluk Dursun Bey gibi insanlar yaşarken de ölürken de “Hoca”dırlar.
Bir şeyler öğretirler insana…
Onun Kültür Bakan Yardımcılığı ile başlayan “Kültür Sohbetleri” çok iyi gidiyordu ve yeni şeyler öğretiyordu bizlere…. “İyi insanları hayattayken bulun, tanıyın ve tanışın” demişti bir toplantıda. Sadece bu öğretisi dahi benim için kafidir. Kitaplarının varlığı ise onun “Hoca” sıfatını yüzyıllarca devam ettirecektir kanaatindeyim…
Ahmet Haluk Dursun, “bir dava için yaşadı ve bir dava için şehit oldu”. Ahmet Haluk Dursun’un “bir derdi” vardı: “Vatan için adam yetiştirmek.”
Onun Fethi Gemuhluoğlu’nun mirasını belki bilerek belki de gayrıihtiyari devraldığını Fethi Bey’i anlatırken “gözlerinin ve sözlerinin kıvılcım saçmasından” anlardınız.
Liseli Türk gençlerinin üstünde bir baba şefkati ile titriyordu adeta…. Bu uğurdaki koşturmacasında onu ne bel fıtığı ne köprüden düşüp yaralanması onu durdurabildi.
Dün kurdun gezdiği ama bugün çakalların kıyılarında cirit attığı üç nehrin kara sevdalısıydı o: Tuna, Nil ve nihayet son gözdesi Dicle.
Ha, bu arada suya sevdalı değildi rahmetli… O, Tuna’nın, Nil’in ve Dicle’nin “nehir gözlü çocuklarına” sevdalıydı…
Bu çocuklar için koştururken terk-i dünya eyledi.
Allah bizlere de kendisi ile cennet ırmakları kıyısında “lezzet-i pehlû” etmeyi nasip eylesin…
Mustafa KAYIHAN
29.08.2019
ANKARA
Yorumlar kapatıldı.