İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gök Zeybek


Gözü gönlü dumanlıdır aşık olan insanın,

Kezban gilin Ayşeciği yaktı beni inanın.

Beni dilden yaraladı sevdasının hançeri,

Aktı aşkı gözlerimin pınarından içeri.

İstedim de vermediler, daha sübyan dediler,

“Ünlü Efe” Gök Zeybeğe kız vermezmiş. . gidiler

Bakmadılar halimize, gözümüzün yaşına,

Zalim Efe dertler açtı ikimizin başına.

Gece gündüz gezdim tozdum ova, bayır, dağ, tepe,

Diyar diyar seyran ettim, andım yari her yerde

Hasretini çeke çeke gün kavuştu bu günde,

Ateş yansın o cananın sevda dolu gönlünde.

Gamlı pınar, neden böyle gamlı gamlı akarsın?

Sen de kimin göz yaşısın, ciğerimi yakarsın

Hasret odu yaktı bizi, çilemizi doldurdu,

Hicran derdi ateşiyle solmaz yüzü soldurdu

Bırak Aysem kötü diller filizlensin, baş versin

Seni bana vermeyenler ellerimde baş versin

Saramazsam seni Ayşem güller gonca vermeden

Seni ele vermem billah ömrüm sona ermeden

Seni benden ayıranın girerim ben kanına

Göz yaşına bakmayarak kıyar palam canına

Alıp ele mavzerimi ben dağlara çıkarım

Yol kesecek ibişlerin vallah canın yakarım

Ünlü Efe, efeysen çık işte hak, er meydanı

Ya alırsın bu canımı, ya verirsin cananı

Arttan vurmak hiç yakışmaz namlı yiğit efeye

Layık olur yoksa seni bindirseler küfeye

Er olanlar yüze gelip karşı karşı döğüşür

Arttan vuran kancık ere kahpe derler, ürkülür

Mert olanlar vurmaz eri arkasından kahpece

Takılmalı böylesinin suratına kıl peçe

Hasretinle yanıyorum, seni Ayşem özledim

Sabah akşam köy yolunda hep yolunu gözledim

Varır köye okunurken daha sabah ezanı

Seyr ederim uzaklardan yer yer çıkan dumanı

Renkten renge boyanarak kızıllaşır tan yeri

Tepelerden süzülerek köyü sarar renkleri

Tatlı uyku kapamıştı Ayşeciğin gözünü

Pancurlardan sızan renkler gidip öptü yüzünü

İpek saçı kızıllaşıp altın renge boyandı

Yavaş yavaş süzülerek ak gerdana dolandı

Ufuklardan akıp gelen nur pembesi gün seli

Sardı sıcak vücudunu kesilerek nefesi

Rüya ile mahmurlaşan yeşil gözler açıldı

İki güneş birden doğup kalbe nuru saçıldı

Pembe dallı yazma yorgan atılınca bir yana

Ayşeciğin kar vücudu çıktı birden meydana

Kor çiçekli bir sabahlık sardı gümüş cismini

Bu sabahlık hemen çekti vücudunun resmini

Mahmur gözlü Ayşem böyle hayalimde canlanır

Canlandıkça güzelliği haşmetlenir, şanlanır

Gün doğunca söğüt altı yeşillere büründü

Gönül, yine bahtsız başa hicran ili göründü

Boyun büküp koca dağın tuttum yalçın yolunu

Efkarlıyım anacığım hak korusun oğlunu

Bir çok günler geldi geçti, artık sabrım kalmadı

Coşup taşan acıları tunç yüreğim almadı

Bir zifiri gece idi köy yoluna sürdüm tay

Bu aşıka geçit verdi sınırdaki deli çay

Attan inip tetik tetik yar evine yöneldim

Bir kaç hane kakmıştı ki yavaşçacık dineldim

Köy içinde koyulaşıp zifirleşmiş karanlık

Bütün bir köy uyur kalmış, bir köpekler uyanık

Tozlu yolu bırakarak çit divardan atladım

“Kel Osman”ın tarlasında atamadan on adım

Havlayarak koştu geldi, kesti yolu boz köpek

Birden sustu, yaklaşınca, boyun kırdı ürkerek

Tanımıştı Gök Zeybeği, tarlaların bekçisi

Hırıldadı yavaş yavaş çıkmaz oldu hiç sesi

Yavaşcacık ilerledim çıkarmadan ses, seda

Ayrılmayıp boz köpek de yürüyordu yanımda

Onu gören hemcinsleri sustu ona hürmeten

Bu hürmetten değil, bence onda olan kuvvetten

Hep beraber karanlıkta ses vermeden yürüdük

İnsanlaşıp dikilirdi karşımıza her kütük

Her adımı atıyorduk çekinerek sinerek

Bir karış yol uzamıştı sanki yerden göğe dek

Her bir çalı, her bir tümsek yolumuza engeldi

Üç hanelik yolu geçmek hepimize yıl geldi

Vardık en son Ayşelerin sınır boyu çitine

Şimdi de gel laf anlat sen Ünlülerin itine

Biraz hırdan, havlamadan sonra yine anlaşdık

Hep birlikte Ünlülerin çitini de biz aşdık

Köpekledi çit dibinde durdurarak yürüdüm

Her nefesim vuruyordu boğazıma bir düğüm

Zeytin yağ, mum adayarak Koç Dedenin ruhuna

Bir ses, bir çıt çıkarmadan vardım damın yanına.

Ayşeciğin odasının pancuruna yüz sürdüm

Kanadına fiske vurup hafif hafif öksürdüm

Ayşeciğin buydu bana bildirdiği parola

Dua ettim, dedim ya Rab encamımız hayrola

Hafifcerik gıcırdadı pancurların kanadı

Açılarak azat etti bağrındaki evladı

Geldi kondu kollarıma narin, nafif Ayşecik

Kuştan hafif, tüyden hafif, ruhtan hafif Ayşecik

Kucağıma alır almaz heyecandan uyudu

Karanlıkta bir olmuştu iki insan vücudu

Uyku sandım, meğer fazla heyecandan bayılmış

Ay tutulup gökten düşmüş kollarıma yayılmış

Bir hamlede ayağımız üzengiye erişti

O durgun tay yerine bir kanatlı tay gelmişti

Nallarının seslerinden ürken itler havladı

Sessiz köyü birdenbirebir fısıltı kavradı

Ünlü Efe pençereden uzanıp da bakarken

“Kızım!” diye bir kızılca feryat koptu içerden

Karısının avazına kurşun gibi seğirtti

Kezban hatun dövünerek ağlıyordu: “Kız gitti!”

Kızanlardan şu Gök Zeybek kızımızı kaçırdı

Irzımızı kutar Efe diye Kezban haykırdı

Koca Efe kötü haber karşısında matladı

Tez giyinip silahlandı, boz atına atladı

Koştu boz at nallarından kıvılcımlar saçarak

Tozlu yolda Gök Zeybeğe gidiyordu uçarak

Arkasından üç kızanı daha sürdü atını

Diyorlardı yok etmeli Gök Zeybeğin adını

Yavaş yavaş ağarmağa başlamıştı tan yeri

Sürüyordu tayı zeybek kurşun gibi ileri

At nalları seslerinden anlamıştı takibi

Boz dağına varmak için uçuyordu kuş gibi

Yeşil orman sinesine gömüldüler akıbet

Kuytu yerde Ayşeciği etti hakka emanet

Döndü sonra, mavzer elde tuttu kaya başını

Vücuduna siper etti yalçın tepe taşını

Ayşe için ıslanmıştı gözlerinin pınarı

Endişeyle seyr eyledi ovaları, dağları

Dedi: Ya Rab malumundur iffetimiz, sıdkımız,

Namusumuz, şerefimiz, ululuğumuz, ırzımız

Günah yazma aldımsa ben Ayşeciği izinsiz

Bilirsin ki ayrı kalsak yaşamazdık birimiz

Şevişdiysek senin rızan, takdirinle sevişdik

Ben Ayşe’de, Ayşe bende cemalini sevmişdik

Günah yazma Ulu Tanrım yaptığımız bu işi

Seven, gönül ateşine dayanır mı her kişi

Ünlü Efe üç kızanla at sürüyor Bozdağ’a

Nasip etme beni vurup Ayseciği almağa

Kavrayarak mavzerini siperinden uzattı

Tanrısına sığınarak silahlığa el attı

Fişekleri tez sürerek sıktı bir el havaya

Gelir sandıböylelikle takipçiler imlaya

Ayrıldılar birbirinden silah sesi duyunca

Mevzi aldı her birisi dağ eteği boyunca

Kurşun atıp bağırdılar duman çıkan mahalle

“Teslim ol kök, elbet seni geçiririz biz ele”

Cevap verdi bu davete ölüm saçan bir ıslık

Bir ses çıktı “yandım” diye; vurulmuştu Dev Mıstık

Koca gövde kökten ayrı kütük gibi devrildi

Depelenip can vererek topraklara serildi

Yağmur gibi yağıyordu karşılıklı kurşunlar

Müsademe hızlanmıştı, bire karşı üç onlar

Yarım saat geçmemişti bir ses geldi aşağıdan

Kızanlardan biri daha deprenerek verdi can

Bire karşı iki kaldı saldıranın adedi

Tosun zeybek Allahına hamd ederek oh dedi.

Arkasından birdenbire bir ses duydu Gök Zeybek

Bu Ayşenin sesi idi hem yumuşak hem gevrek

Dedi: Ağam sesleniver barış etsin Efemiz

Zeybek dedi, öleceğiz mukaddemse ölmemiz

Bunu derken sol böğründen bir yanıklık duymuştu

Ilık rengin kızıllığı cepkenine vurmuştu

Bunu gören Güzel Ayşe çılgın gibi atıldı

“Vuruldun mu yiğit ağam” deyip düştü bayıldı

Doğrularak kucağına aldı Zeybek, Ayşeyi

Unutmuştu düşmanları, unutmuştu her şeyi

Yastık etti Ayşesine kızıllaşmış bağrını

Bu kızıllık boyamıştı onun da fistanını

Ne yazık düşmanlara büyük hedef vermişti

Bir kurşunla Ünlü Efe muradına ermişti

İki kalbi birden delip geçmiş idi kurşunu

İki aşık tek ölümle tattı vuslat duşunu

Böylelikle Ünlü Efe iki genci hak etti

Katil oldu Efe amma namusunu pak etti.