Gözü gönlü dumanlıdır aşık olan insanın,
Kezban gilin Ayşeciği yaktı beni inanın.
Beni dilden yaraladı sevdasının hançeri,
Aktı aşkı gözlerimin pınarından içeri.
İstedim de vermediler, daha sübyan dediler,
“Ünlü Efe” Gök Zeybeğe kız vermezmiş. . gidiler
Bakmadılar halimize, gözümüzün yaşına,
Zalim Efe dertler açtı ikimizin başına.
Gece gündüz gezdim tozdum ova, bayır, dağ, tepe,
Diyar diyar seyran ettim, andım yari her yerde
Hasretini çeke çeke gün kavuştu bu günde,
Ateş yansın o cananın sevda dolu gönlünde.
Gamlı pınar, neden böyle gamlı gamlı akarsın?
Sen de kimin göz yaşısın, ciğerimi yakarsın
Hasret odu yaktı bizi, çilemizi doldurdu,
Hicran derdi ateşiyle solmaz yüzü soldurdu
Bırak Aysem kötü diller filizlensin, baş versin
Seni bana vermeyenler ellerimde baş versin
Saramazsam seni Ayşem güller gonca vermeden
Seni ele vermem billah ömrüm sona ermeden
Seni benden ayıranın girerim ben kanına
Göz yaşına bakmayarak kıyar palam canına
Alıp ele mavzerimi ben dağlara çıkarım
Yol kesecek ibişlerin vallah canın yakarım
Ünlü Efe, efeysen çık işte hak, er meydanı
Ya alırsın bu canımı, ya verirsin cananı
Arttan vurmak hiç yakışmaz namlı yiğit efeye
Layık olur yoksa seni bindirseler küfeye
Er olanlar yüze gelip karşı karşı döğüşür
Arttan vuran kancık ere kahpe derler, ürkülür
Mert olanlar vurmaz eri arkasından kahpece
Takılmalı böylesinin suratına kıl peçe
Hasretinle yanıyorum, seni Ayşem özledim
Sabah akşam köy yolunda hep yolunu gözledim
Varır köye okunurken daha sabah ezanı
Seyr ederim uzaklardan yer yer çıkan dumanı
Renkten renge boyanarak kızıllaşır tan yeri
Tepelerden süzülerek köyü sarar renkleri
Tatlı uyku kapamıştı Ayşeciğin gözünü
Pancurlardan sızan renkler gidip öptü yüzünü
İpek saçı kızıllaşıp altın renge boyandı
Yavaş yavaş süzülerek ak gerdana dolandı
Ufuklardan akıp gelen nur pembesi gün seli
Sardı sıcak vücudunu kesilerek nefesi
Rüya ile mahmurlaşan yeşil gözler açıldı
İki güneş birden doğup kalbe nuru saçıldı
Pembe dallı yazma yorgan atılınca bir yana
Ayşeciğin kar vücudu çıktı birden meydana
Kor çiçekli bir sabahlık sardı gümüş cismini
Bu sabahlık hemen çekti vücudunun resmini
Mahmur gözlü Ayşem böyle hayalimde canlanır
Canlandıkça güzelliği haşmetlenir, şanlanır
Gün doğunca söğüt altı yeşillere büründü
Gönül, yine bahtsız başa hicran ili göründü
Boyun büküp koca dağın tuttum yalçın yolunu
Efkarlıyım anacığım hak korusun oğlunu
Bir çok günler geldi geçti, artık sabrım kalmadı
Coşup taşan acıları tunç yüreğim almadı
Bir zifiri gece idi köy yoluna sürdüm tay
Bu aşıka geçit verdi sınırdaki deli çay
Attan inip tetik tetik yar evine yöneldim
Bir kaç hane kakmıştı ki yavaşçacık dineldim
Köy içinde koyulaşıp zifirleşmiş karanlık
Bütün bir köy uyur kalmış, bir köpekler uyanık
Tozlu yolu bırakarak çit divardan atladım
“Kel Osman”ın tarlasında atamadan on adım
Havlayarak koştu geldi, kesti yolu boz köpek
Birden sustu, yaklaşınca, boyun kırdı ürkerek
Tanımıştı Gök Zeybeği, tarlaların bekçisi
Hırıldadı yavaş yavaş çıkmaz oldu hiç sesi
Yavaşcacık ilerledim çıkarmadan ses, seda
Ayrılmayıp boz köpek de yürüyordu yanımda
Onu gören hemcinsleri sustu ona hürmeten
Bu hürmetten değil, bence onda olan kuvvetten
Hep beraber karanlıkta ses vermeden yürüdük
İnsanlaşıp dikilirdi karşımıza her kütük
Her adımı atıyorduk çekinerek sinerek
Bir karış yol uzamıştı sanki yerden göğe dek
Her bir çalı, her bir tümsek yolumuza engeldi
Üç hanelik yolu geçmek hepimize yıl geldi
Vardık en son Ayşelerin sınır boyu çitine
Şimdi de gel laf anlat sen Ünlülerin itine
Biraz hırdan, havlamadan sonra yine anlaşdık
Hep birlikte Ünlülerin çitini de biz aşdık
Köpekledi çit dibinde durdurarak yürüdüm
Her nefesim vuruyordu boğazıma bir düğüm
Zeytin yağ, mum adayarak Koç Dedenin ruhuna
Bir ses, bir çıt çıkarmadan vardım damın yanına.
Ayşeciğin odasının pancuruna yüz sürdüm
Kanadına fiske vurup hafif hafif öksürdüm
Ayşeciğin buydu bana bildirdiği parola
Dua ettim, dedim ya Rab encamımız hayrola
Hafifcerik gıcırdadı pancurların kanadı
Açılarak azat etti bağrındaki evladı
Geldi kondu kollarıma narin, nafif Ayşecik
Kuştan hafif, tüyden hafif, ruhtan hafif Ayşecik
Kucağıma alır almaz heyecandan uyudu
Karanlıkta bir olmuştu iki insan vücudu
Uyku sandım, meğer fazla heyecandan bayılmış
Ay tutulup gökten düşmüş kollarıma yayılmış
Bir hamlede ayağımız üzengiye erişti
O durgun tay yerine bir kanatlı tay gelmişti
Nallarının seslerinden ürken itler havladı
Sessiz köyü birdenbirebir fısıltı kavradı
Ünlü Efe pençereden uzanıp da bakarken
“Kızım!” diye bir kızılca feryat koptu içerden
Karısının avazına kurşun gibi seğirtti
Kezban hatun dövünerek ağlıyordu: “Kız gitti!”
Kızanlardan şu Gök Zeybek kızımızı kaçırdı
Irzımızı kutar Efe diye Kezban haykırdı
Koca Efe kötü haber karşısında matladı
Tez giyinip silahlandı, boz atına atladı
Koştu boz at nallarından kıvılcımlar saçarak
Tozlu yolda Gök Zeybeğe gidiyordu uçarak
Arkasından üç kızanı daha sürdü atını
Diyorlardı yok etmeli Gök Zeybeğin adını
Yavaş yavaş ağarmağa başlamıştı tan yeri
Sürüyordu tayı zeybek kurşun gibi ileri
At nalları seslerinden anlamıştı takibi
Boz dağına varmak için uçuyordu kuş gibi
Yeşil orman sinesine gömüldüler akıbet
Kuytu yerde Ayşeciği etti hakka emanet
Döndü sonra, mavzer elde tuttu kaya başını
Vücuduna siper etti yalçın tepe taşını
Ayşe için ıslanmıştı gözlerinin pınarı
Endişeyle seyr eyledi ovaları, dağları
Dedi: Ya Rab malumundur iffetimiz, sıdkımız,
Namusumuz, şerefimiz, ululuğumuz, ırzımız
Günah yazma aldımsa ben Ayşeciği izinsiz
Bilirsin ki ayrı kalsak yaşamazdık birimiz
Şevişdiysek senin rızan, takdirinle sevişdik
Ben Ayşe’de, Ayşe bende cemalini sevmişdik
Günah yazma Ulu Tanrım yaptığımız bu işi
Seven, gönül ateşine dayanır mı her kişi
Ünlü Efe üç kızanla at sürüyor Bozdağ’a
Nasip etme beni vurup Ayseciği almağa
Kavrayarak mavzerini siperinden uzattı
Tanrısına sığınarak silahlığa el attı
Fişekleri tez sürerek sıktı bir el havaya
Gelir sandıböylelikle takipçiler imlaya
Ayrıldılar birbirinden silah sesi duyunca
Mevzi aldı her birisi dağ eteği boyunca
Kurşun atıp bağırdılar duman çıkan mahalle
“Teslim ol kök, elbet seni geçiririz biz ele”
Cevap verdi bu davete ölüm saçan bir ıslık
Bir ses çıktı “yandım” diye; vurulmuştu Dev Mıstık
Koca gövde kökten ayrı kütük gibi devrildi
Depelenip can vererek topraklara serildi
Yağmur gibi yağıyordu karşılıklı kurşunlar
Müsademe hızlanmıştı, bire karşı üç onlar
Yarım saat geçmemişti bir ses geldi aşağıdan
Kızanlardan biri daha deprenerek verdi can
Bire karşı iki kaldı saldıranın adedi
Tosun zeybek Allahına hamd ederek oh dedi.
Arkasından birdenbire bir ses duydu Gök Zeybek
Bu Ayşenin sesi idi hem yumuşak hem gevrek
Dedi: Ağam sesleniver barış etsin Efemiz
Zeybek dedi, öleceğiz mukaddemse ölmemiz
Bunu derken sol böğründen bir yanıklık duymuştu
Ilık rengin kızıllığı cepkenine vurmuştu
Bunu gören Güzel Ayşe çılgın gibi atıldı
“Vuruldun mu yiğit ağam” deyip düştü bayıldı
Doğrularak kucağına aldı Zeybek, Ayşeyi
Unutmuştu düşmanları, unutmuştu her şeyi
Yastık etti Ayşesine kızıllaşmış bağrını
Bu kızıllık boyamıştı onun da fistanını
Ne yazık düşmanlara büyük hedef vermişti
Bir kurşunla Ünlü Efe muradına ermişti
İki kalbi birden delip geçmiş idi kurşunu
İki aşık tek ölümle tattı vuslat duşunu
Böylelikle Ünlü Efe iki genci hak etti
Katil oldu Efe amma namusunu pak etti.
Gök Zeybek
Daha fazla CUMHURİYETİN İLK YARIM ASRINI ANLATAN YAYIMLANMAMIŞ BİR ŞİİR KİTABI: H.M.Y. DİVANICUMHURİYETİN İLK YARIM ASRINI ANLATAN YAYIMLANMAMIŞ BİR ŞİİR KİTABI: H.M.Y. DİVANI kategorisinden daha fazla yazı »
Daha fazla KIRKAMBAR NOTLARIKIRKAMBAR NOTLARI kategorisinden daha fazla yazı »